Duyguların Bedene Yansımaları
- Kübra Tıbıkoğlu Bahadır

- 23 Eki 2024
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 29 Haz
Yaşananlar Zihinde Duygular Bedende Arşivlenir

Kabullenemediğiniz bir durumla karşılaştınız ya da bir olaya maruz kaldınız. Bu durum sizin kaygı, üzüntü, tiksinme, öfke yada suçluluk duymanıza sebep oldu. Bu duygu ya da duygular, vücudunuza tıpkı toprağa serpilen tohum gibi serpildi ve yerleşti. Zaman içinde benzer duygulara maruz kaldıkça o tohum sulandı, beslendi, yeşerdi ve köklenerek kocaman bir yer kaplar hale geldi. Ve bunun neticesinde şimdilerde tıbben açıklanamayan belirtilerin çoğunlukla görüldüğü bir fizyolojik hastalıkla boğuşuyor olabilirsiniz ya da artık tanısı konmuş kronik bir hastalığınız mevcut olabilir.
Tıbben açıklanamayan belirtiler ve duyguların psikolojik yansımaları üzerine yapılan çalışmalarda kullanılan "bedenselleştirme" kavramı bu konuyu detaylarıyla ele almış. Bu durumun günlük yaşamda bizleri nasıl etkilediğini değerlendirmek, kendimizi tanımak adına çok işimize yarayabilir.
Birkaç örnekle bunu detaylandıralım :
Duygusal yükünüzün ağırlığı artmış olabilir ve siz, omurilik, boyun, bel gibi bölgelerinizde oluşan ağrılarla boğuşuyor olabilirsiniz. Bastırdığınız öfkeniz size uykunuzda dişlerinizi sıkarak eşlik ediyor olabilir. Kabullenemediğiniz o durumlar sebebi ile sindirim sorunları yaşıyor olabilirsiniz. Özellikle romatoloji, kadın doğum, dahiliye, göğüs hastalıkları, ortopedi ve birçok uzmanlık dalı koridorlarında çare ararken, kendinizi daha da yorgun hissediyor olabilirsiniz.
Fizyolojik hastalıkların duygusal sebepleri, elbette sosyo-demografik ve kültürel etmenlerle de bağlantılı bir durumdur fakat bu etmenler, hastalığı tetikleyen unsurlar arasında sayılabilir. Yani tüm bunlar başlı başına bir sebep değildir. Hepsi birbirini tetikleyen bir dizi durumlar zinciridir.
Çözümü elbette konuşacağız ama gelin bu konuda yapılan araştırmalar üzerine biraz daha bilgi edinelim :
Fizyolojik yakınmalarımız bedenimizin bizimle kurduğu bir iletişim şeklidir. Duygusal birikimlerimiz beden diliyle kendini ifade etmeye çalışır. Dile döküp kendimizi ifade edemediğimiz durumlar beden dilimizle var olur ve artık kendini gösterme eğilimindedir.
Çocuklukta yaşanan suistimal ve ihmal gibi olumsuz yaşantılar karın ağrısı belirtilerine sebep olur. Ağrı sebebi olarak tıbben bir bulgu olmaması bu duruma verilebilecek en açıklayıcı örneklerden biridir. Bununla birlikte fibromiyalji gibi kalıcı hastalıklar da bu durumlarla bağlantılı olarak çocuklukta bedenin hafızasında kayıtlı olabilir ve yıllar sonra fizyolojik etkileri ve tanısı gözle görülür hale gelebilir. Genetik faktörlerin varlığı kesinlikle aynı bulgularla hayatımıza devam edeceğimiz anlamına gelmez. Hastalığın görünür olmasını sadece genetik sebeplere bağlamak doğru değildir. Uyuyan devi uyandırmak için oluşan sebepleri göz ardı etmemelidir. Bu sebeplerden biri de maruz kalınan duygusal durumlar olabilir.
Depresif ve gergin ebeveynler ile yaşamak zorunda olan, şiddet, travma, kayıp, yangın, taşınma, doğal afet gibi durumlar, psikolojik endişenin artması ile birlikte tıbben açıklanamayan belirtilerin ortaya çıkışını tetikler niteliktedir.
Sıklıkla sağlık kuruluşlarına başvuran ve tıbben açıklanamayan belirtileri olan hastalarda anormal bağlanma saptanmış olması da oldukça çarpıcıdır.
Çocuklukta güvenli bağlanma geliştiremeyen bir yetişkin, çevreden beklediği ilgiliyi göremediğinde, tıbbi yardım adı altında sağlık kuruluşlarına başvurarak çalışanlarla ve hasta sırası beklerken tanıştığı diğer hastalarla iletişim kurarak bağ kurma eğilimindedir. Çocuklukta eksik kalan o ilgiyi bu şekilde sağlamaya çalışmak elbette bilinçli yapılan bir eylem değildir.
Şunu paylaşmak istiyorum :
İnsan, ihtiyaç duyduğu duyguları karşılamak için her türlü eylemin içinde olabilir. Farkındalıklar, bu durumları bilinçli olarak kendine ve çevresine zarar vermeden karşılayabilmeyi sağlamaktadır.
Daha önce de belirttiğim gibi fizyolojik sorunların sebepleri her zaman tıbbi bir hastalığın habercisi olmayabilir. Bazen aile üyelerinin desteğini sadece böyle zamanlarda hisseden bireyler bunu değerli hissetme ve ilgi görme aracı olarak da kullanabilir. Yani sıklıkla başı ağrıyan kişinin her zaman ağrı kesiciye ihtiyacı yoktur. Bazen bir dize, bir dokunuşa ihtiyacı olduğu için de baş ağrısı yaşanabilir.
Tabii bu durumda sosyo-kültürel yapının da önemi büyüktür zira insan böyle bir kazanımı aile üyesinden ya da çevresindeki gözlemlerinden edinmiş olabilir.
MÖ 1900 yıllarından itibaren Mısır kaynaklarında karşımıza çıkan ve tıbben açıklanamayan belirtiler, insanın ayrılmaz bir parçası olan duygulara işaret etmektedir. Ve bu konu "stresten uzak durun" cümlesinin temelini de oluşturmaktadır. Kişi stresin kaynağını tespit etmeli bedenine ve ruhuna iyi gelmeyen kişilere ve ortamlara karşı tedbir almalıdır. Bu bireyin kendi sorumluluğudur. Dışarıdan desteklenen kimyasal takviyeler tek başına iyileştirici bir etken değildir.
Gelelim iyi hissetme sürecimize
Bedenimizin sosyo-kültürel ve sosyo-demografik bağlamını analiz ederek, ona olan yabancılaşmamızı, semptomların sebeplerinin dışardan değil içerden oluştuğunu fark ettiğimiz zaman bedensel ve duygusal iyileşme sürecimizi de başlatmış oluyoruz.
Her duygu bedende kaydolur ve olumsuz olanlar, onunla baş etme becerisi kazanıldığında kalıcı hasar vermeden deneyim olarak heybeye atılabilir. Duyguları düzenleme ve onlarla adeta sörf yapar gibi yaşayabilme becerisi bize bir şey kazandırır : Kendinde ustalaşmak. Dürtüsel davranışları kontrol etme, tetikleyici unsurları fark etme, empati yeteneği geliştirme konularında müthiş bir deneyim kazanırız. Bu da bize hayatı yaşanılır kılmak için harika fırsatlar sunar.
Bedeninizle iletişim kurma konusunda nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız şu küçük uygulamayı deneyebilirsiniz :
Yaşadığınız fizyolojik semptomu (mide ağrısı, bölgesel saç dökülmesi, kabızlık, bel ağrısı, egzama, alerji, panik atak vb.) düşünün.
Bu ağrı ya da fizyolojik belirti ilk ne zaman başladı ?
Hangi olay sonrası bedeniniz bu semptomu geliştirdi ?
Ne hissetmiştiniz ? ( suçluluk, öfke, yetersizlik, üzüntü, kayıp vb. )
İstek Varsa İmkan Vardır
Danışmanlık seanslarında duygularla başa çıkmayı ve imgeleme çalışmalarıyla bedenin hafızasındaki bu durumları iyileştirmek mümkün. Fakat insanın en iyi doktoru kendisidir öncelikle bunu unutmadan destek almalısınız. Hiç kimse sihirli bir değnekle hayatımıza dokunarak sorunlarımızı yok edemez. Ve hiçbir tedavi her derde deva değildir. Tüm uzuvlarınızın sağlığı, hareketleri ve onlara iyi davranma sorumluluğu sizin öncelikli görevinizdir.
Sahip olduğunuz veya olmak istediğiniz şeylere karşı olumlu katkıda bulunma talebiniz, önce kendinize iyi davranmak, kendinize faydalı olmakla mümkün olabilir.
Kübra Tıbıkoğlu Bahadır







Yorumlar