
Hayatta En Çok Neye İhtiyaç Duyarız ?
- Kübra Tıbıkoğlu Bahadır

- 8 Oca 2024
- 2 dakikada okunur
Hepimiz zaman zaman kendimizde olmayana ihtiyacımız olduğunu düşünebiliriz. Öyle ki o şey o an elimizde olsa sanki büyük bir ihtiyacımızı karşılayacak gibi hissedebiliriz. Fakat daha siparişi verdiğimizde, henüz kargo gelmeden başka bir ihtiyacımız daha olduğunu düşünmeye başlayabiliriz.
Peki gerçekten ihtiyacımız olan nedir ? İhtiyaçlarımızı belirleyen nedir ?
Nesnel olan ve popüler kültürün bize dayattığı her şey ihtiyaç mıdır ?
Peki bu bitmek bilmeyen ihtiyaç listelerimizin bize bir mesajı olabilir mi ?
Duygusal boşluklarımız, farkında olmadığımız zamanlarda bizleri nesnel gerçekliğimizin dışında düşünmeye ve davranmaya itebilir. Duygu durum bozukluğu olarak tanımlanan ve ileri boyutlarda kronikleşerek bipolar bozukluk olarak karşımıza çıkan bu psikiyatrik rahatsızlık, tedavi süreçleri ile bireyin yaşam adaptasyonunu önemli ölçüde dengede tutabilir.
Duygusal ihtiyaçlarımız tıpkı yeme-içme, uyuma vb. fizyolojik ihtiyaçlarımız kadar önemli ve gereklidir. Ruhsal olarak tatmin olmayan bir beden, fizyolojik olarak tükenmeye daha yatkın bir hal almaktadır. Bireysel olarak hepimizin beklentisi genel hatları ile aynı olsa da farklılıkları belirleyen etkenlerin başında sosyo-kültürel yapılarımız gelmektedir. Aile, çevre, eğitim-öğretim süreçleri, karşılaştığımız insan profilleri, deneyimlediğimiz her şey bizlerin ihtiyaçlarını bir diğerinden farklı kılabilir. Örnek olarak koşulsuz sevilme ihtiyacı olan birini ele aldığımızda onun güven duygusu ihtiyacının bir tık arka planda olduğunu görebiliriz. Güven duygusuna ihtiyaç duyan biri için de sevgiden önce açıklık ve samimiyet öncelikli olabilir. Birini sevmek için elbette ona güvenmeye ihtiyacımız vardır fakat bu her konuda ona güvenebileceğimiz anlamına gelmez. Birine güvenmek için de o kişiyi koşulsuz sevmek zorunda değilizdir.
Bu ve benzer şekilde hissetmeye ihtiyaç duyduğumuz tüm duygular, bizi hayata hazırlayan yaşanmışlıklarımızla ilişkilidir. Ve onlarla başa çıkma alışkanlıklarımızla. Ve yaralarımızla. Ve tekrar kanamaması için oluşturduğumuz bariyerlerimizle. Ve zırhlarımızla. Ve zaman içinde oluşturduğumuz savunma mekanizmalarımızla. Ve tüm bunların sonunda fizyolojik olarak baş etmeye çalıştığımız ve bazılarını durduramadığımız, kronikleşmiş hastalıklarımızla ilgilidir. Belki tik olarak, belki ülser, belki migren, belki romatizma belki... Hepsi ruhsal çıkmazlarımızın somut hali olarak sonsuza kadar yaşayabilir bizimle. Ta ki biz bu çıkmazlarımızla baş etmeyi öğrenene dek.
Tüm bunlarla birlikte teknolojinin gelişimi ile tüm dünyaya ulaşım kolaylığı ve tüketim alışkanlıklarımız, tüm kitle iletişim araçları ile ihtiyaç hissettirilen reklam girdileri, indirimler, taksitler, kısa zaman önce aldığımız her şeyin çok geçmeden eskimiş, modası geçmiş ve yeni sezonda olanın alınması ihtiyacı gibi durumlarla başa çıkma zorunlulukları, bizi hayatımızın gerçeklerinden koparabilmektedir. Üretmekten çok tüketmeye, sosyal hayattan kopmamak için sürekli harcamaya iten bir döngüde yaşamaya zorlayan bir düzende savrulmak, ne istediğini bilmemek, nefes nefese bir yarışın ve gerçek ihtiyacımızın ne olduğunu tespit edememek gibi bir zihin yorgunluğunun içinde durmak, yavaşlamak elbette kolay değildir. Böyle algılanan durumlarda yorganı üstümüze çekip şalteri indirmeyi istemek, telefonu sessize almak, sakin bir film izlemek, uzun bir yürüyüşe çıkmak gerçekte ihtiyacımız olanı tespit etmek için ilk adımda işe yarayabilir.
Bizler ihtiyacımız olanı değil istediğimizi alırız.
Bizim için sağlıklı ve doğru olan somut isteklerimiz, yaşamımıza hizmet etmeli, işe yararlığı bizim yaşam koşullarımıza uygun olmalıdır. Duygusal boşluklarımızı doldurmak için satın aldığımız ve fazlaca tükettiğimiz hiçbir şey uzun vadede bize hizmet etmez. Geçmişte aldığımız birçok şey şimdilerde dolabın içinde kullanılmak için zamanını bekliyor olabilir.
Belki de ihtiyaç duyduğumuz şey daha fazlası değildir.
Hayatı anlamlı ve yaşanılır kılmak için belki de fazlalıklarımızdan kurtulmaya ihtiyacımız vardır.







Yorumlar